Popüler Korku Türü Teen Slasher

| |

Eski sanatsal gerilim filmlerini izleyenler azalmış. Dario Argento gibi sanatsal gerilim çeken yönetmenler unutulmaya yüz tutuyor. Çağımızın yeni modası teen slasherler peki nedir teen slasher?

Slasher film , insanların katledilmelerini ya da korkunç ölümlerini gösteren korku filmlerine denir. 70′li yıllarda ortaya çıkan bu film türü 80′li yıllarda altın yıllarını yaşamıştır. Slasher filmlerinin de bir alt türü vardır.Bu tür ilgi çektiği için ortaya çıkmıştır.Bu alt türün adı ise “teen-slasher”‘dır. Teen slasher, gençlerin öldürüldüğü ya da öldüğü filmlere denir. En iyi Teen Slasher örnekleri;

  • Cadılar Bayramı
  • Teksas Testere Katliamı
  • Elm Sokağı Kabusu
  • 13.Cuma
  • Son Durak

http://www.slashfilm.com/wp/wp-content/images/mandy-lane.jpg

  • ÇığlıkTürün başlangıcını büyük usta Hithchcock‘un 1960 yılı yapımı başyapıtı “Sapık”a (“Psycho”) kadar götürenler olsa da türün olmazsa olmazlarından olan ‘gore’ öğesini kazanması 1974 yapımı “Texas Chainsaw Massacre”la gerçekleşti. Gelin 70′lerin ikinci yarısıyla sinema dünyasına damgasını vuran türün bazı klasiklerini hatırlayalım: “Texas Chainsaw Massacre” (1974)
    Tobe Hooper imzalı bu film, gerek yarattığı karakterlerle gerekse gerilimi tırmandırmada izlediği yolla “Halloween” dahil birçok filme ilham kaynağı oldu denebilir. Şiddet dozunu ayarlamadaki başarısı, izleyiciyi kurbanla özdeşleşmeye zorlayan yapısı, sapık katili bir maske arkasına gizlemesi, türün klasikleri haline gelecek filmler dahil olmak üzere birçok filmde taklit edildi. Sapık katilin kullandığı elektrikli testere ise, yalnızca teen-slasher türünde değil, sıradan macera filmlerinde bile bu filme saygı duruşunda bulunmak için kullanılacak bir ikon haline geldi. “Halloween / Cadılar Bayramı” (1978)
    Birçok kişi türün gerçek başlangıcı olarak usta John Carpenter‘ın Halloween‘ini kabul eder. Film, sapık katili her tür sosyal etkiden uzakta, doğuştan kötü olarak çizmesiyle, onun bu hale gelmesinde hem psikolojik hem de sosyolojik her tür açıklamayı dışlar. Kötülük Michael Myers‘ın genlerinde vardır. Bunun dışında, Myers‘ın kadın düşmanı olması, ebeveynlerinin evde olmadığı akşamlarda erkek arkadaşıyla oynaşan genç kızları kurban olarak seçmesi ve onun zulmünden tek kurtulanın daha münzevi (muhtemelen bakire) bir karakter olması, türün izleğini oluşturacak özelliklerden birkaçı. Tabii ki “katilin cesedi filmin sonunda bulunamadıysa”, yönetmenin aklında bir devam filmi olduğunu düşünmemiz gerektiğini bize öğreten de “Halloween” oldu. “Friday the 13th / 13.Cuma” (1980)
    “Halloween”de Carpenter‘ın kullandığı birçok şeyi taklit etmesiyle, “Friday the 13th” (“13. Cuma”), türün kendi geleneğini, kendi şablonlarını oluşturmasına aracılık eden ilk filmdir. “Halloween”deki öyküyü daha çok kan ve cesetle süsleyen film, mekânı Amerikan banliyösünden alıp göl kenarındaki kamp yerine taşımasıyla, doğanın tekinsizliğinden de faydalanıyordu. Filmin türe en büyük katkısı bir koreografiye dönüştürdüğü cinayet sahneleri ve ‘ahlâksız’ gençlerin bu türde yaşama şansları olmadığını izleyicinin zihnine kazıması oldu. Sapık karakterinde anne ile oğul arasında kurduğu bağla “Psycho”ya yaptığı gönderme, türün atası olarak Hitchcock‘u görenler tarafından coşkuyla karşılanmıştı. “A Nightmare on Elm Street / Elm Sokağı’nda Kabus” (1984)
    Freedy Cruger, ‘teen slasher’ türü içinde bizim kuşağın en iyi hatırladığı sapık katildir herhalde. Ne de olsa filmlerini televizyonlarda defalarca izledik ve ölümüne üç boyutlu gözlüğümüzü takarak oturduğumuz sinema koltuğunda tanık olduk. Daha sonra “Scream”i yöneterek tür içinde bir devrime daha imza atacak olan Wes Craven, tür içinde günahkâr gençlerin öldürülmesi şablonunun yerine, ebeveynlerinin hatalarının bedelini ödeyen gençlerin öldürülmesini oturtarak bir ilke imza attı. Ayrıca Freedy‘nin, öldürüldükten sonra bilinçaltına sıçraması ve varlığını orada sürdürmesi, filmi hem farklı okumalara açık hale getirmiş, hem de izleyiciyi de kurbanlar gibi çaresizlik içinde bırakmıştı. Ne de olsa Elm Sokağı’nda geçen gecelerden sonra birçoğumuz Freddy tarafından ziyaret edildik. “Scream”den sonra yeni dönem ‘teen slasher’lar Yukarıda saydığımız klasiklerin tümünün devam filmleri de yapıldı. 80′lerin ilk yarısında, gerek bu devam filmleriyle gerekse yeni yapılan filmlerle tür altın çağını yaşadı denebilir. Ancak, gişede belirli düzeyde başarı elde etmesi nedeniyle, yapımcıların devam filmlerine destek olması ve senaristlerin yaratıcılık krizine girmesiyle ’slasher’ türü 80 sonlarında düşüşe geçti. Bu düşüş, 1996 yapımı “Scream”e kadar devam etti. “A Nightmare on Elm Street” gibi bir klasikten sonra Wes Craven, Scream filmiyle türde ikinci perdeyi açtı. Bu dönemde öne çıkan filmlerin bazıları: “Scream / Çığlık” (1996)
    “Scream”in senaryo yazarı Kevin Williamson, pekçoğumuzun farkında olduğu bir şeyi kaleme aldı: Korku filmleriyle büyümüş bizler, türün tüm şablonlarına hakimdik artık. Dolayısıyla, sevişirken ölen, katille evinde karşılaştığında nereye kaçacağını dahi bildiğimiz kurbanlar ya da gizemli ve ‘cool’ sapık katiller tatmin etmiyordu bizi. İşte “Scream”, bu ortamda kurban konumundaki karakterlerini de olacaklar konusunda izleyici kadar bilinçli yapmasıyla türe bir yenilik getirdi. Ancak, bu bilinçlilik hali sonucu değiştirmiyordu. Hatta nasıl öleceğini bile bile ölen kurbanlar aracılığıyla film, türün klasiklerine kahkahalarla gülen yeni kuşak izleyiciyle dalga geçiyordu bile diyebiliriz. “Scream”, 90′ların ikinci yarısında ‘korku filmi olduğunun farkında’ olan filmler için bir başlangıç oldu (Hatta “Scream 2”de Craven bunu bir adım öteye taşıyacak ve ‘devam filmi olduğunun farkında olan bir korku filmi’ yapacaktır). “I Know What You Did Last Summer / Ne Yaptığını Biliyorum!” (1997)
    Yine Kevin Williamson imzalı bu film, doğal olarak “Scream”in açtığı yoldan yürüyordu. Filmdeki kurban karakterler, bu sefer korku filmi klişeleri yerine, bu filmlerin birçoğunun dayandığı yerel efsaneler konusunda bilgi sahibiydi. Ama “Scream”de olduğu gibi bilgi sahibi oluşları bir işe yaramıyor, sadece çaresizliklerini perçinliyordu. “Ne Yaptığını Biliyorum” (“I Know What You Did Last Summer”) da “Scream” gibi, hem türün klişelerini, hem onlara kaynaklık eden yerel efsaneleri kullanıyor; hem de izleyiciyi korkutmaya çalışıyordu. Açık olan tek şey, izleyicinin pek korkmadığı. “Urban Legend / Gerçek Efsaneler” (1998)
    Jamie Blanks imzalı “Urban Legend”, tür içindeki filmleri ya da onlara kaynaklık eden efsaneleri değil, internet sayesinde kitle iletişiminin inanılmaz bir hız kazandığı günümüzde, ‘chat’leşirken birbirimize anlattığımız ve ‘bunu başka bir yerde daha duymuştum’ hissi yaratan modern efsaneleri çıkış noktası olarak alıyordu. Filmin sapık katili, bu efsaneleri bilen ve eğlenmek amacıyla sürekli olarak birbirlerine anlatan kurbanlarını yine bu efsaneleri taklit ederek öldürüyordu; dolayısıyla “Urban Legend” da “Scream”in açtığı yolda, kendinin farkında olan bir film olmayı sürdürüyordu. “The Faculty / Fakülte” (1998)
    Senaryosuna yine Kevin Williamson‘ın imza attığı ve Robert Rodriguez‘in yönettiği “The Faculty”, bilimkurgu janrıyla ‘teen slasher’ı karıştırmasıyla dikkat çekiyordu. Don Siegel‘in başyapıtı (daha sonra 1978 yılında Philip Kaufman tarafından yeniden çekilen) “Invasion of the Body Snatchers”taki, uzaydan gelen garip bir yaşam formunun insanların vücudunu ele geçirmesi teması üzerine kurulu film, bu özelliğiyle ‘teen-slasher’larda zaten varolan paranoyayı üst düzeye çıkarmayı amaçlıyordu. Liseli gençlerin, öğretmenlerinin gerçekten öğretmenleri mi olduğu yoksa uzaylı mı olduğu paranoyasını, ‘teen-slasher’lara has bir öldürülme korkusuyla harmanlayan film ilginç bir denemeye soyunsa da eleştirmenler tarafından pek beğenilmedi. Ne yazık ki, “Scream”le başlayan bu ikinci furyanın aktörleri de tarih derslerini pek iyi çalışmamıştı. İlk dönemde türün inişe geçmesini sağlayan tüm hataları tekrarladılar. İlk dönemdeki filmler nasıl “Halloween”ı şablon kabul edip, onu taklit etmeye çalıştıysa bu filmler de gişe başarısını getiren “Scream”in yolunda ilerlemeyi tercih ettiler. Filmlerin senaryolarında ve anlatım yapılarındaki benzerliklerin yanında oyuncu seçiminde de aynı eğilimi gösterdiği gözleniyordu. Hepsi TV’de ünlenen genç yüzleri kullanıyordu. Yüzleri çabuk tüketilemeye çok elverişli olan bu isimler, izleyicinin bu filmleri aynıymış gibi algılamasına yol açıyordu. Ve tabii ki biraz ses getiren her filmin devamı yapıldı. 2000 yılında “Scream 3” vizyona girdiğinde, bu türde yapılmış her şeyi şikayet etmeden izleyen fanatikler bile “Ne izleyeceğimi çok iyi biliyorum, bu filme niye gideyim ki?” havasına bürünmüştü. İlginç olan, filmlerin gittikçe kötüleşmesiyle kurtulma umudu olarak yine klasiklerin görülmesi. Geçtiğimiz sezon izlediğimiz “Korku Bayramı 2 (Halloween: Resurrection)”, “Halloween” hayranlarının da zaten fazla olmayan beklentilerinin- bile karşılamaktan çok uzaktı. Keza, yine geçen sezon, sessiz sedasız vizyona giren “Hasat” da korku filmi meraklıları arasında bile bir kıpırdanma yaratamadı. Yüm bunlar türe dair, yaratıcı bir çıkış umutlarını günden güne azaltırken yapımcıların ve de dağıtımcıların, ısrarla sıradan ’slasher’lara para yatırması gerçekten ilginç. Bu hafta vizyona giren “Korku Kapanı” (”Wrong Turn”) da maalesef bu sıradanlık halkasına eklenen bir film olmanın ötesine geçemiyor. Israrla teen-slasher alt-türünün üstüne gidenler, “Scream”e kadar yaşanan tıkanmada, pek çok yönetmenin yaptığı gibi, çözümü yine yanlış yerlerde arıyorlar. Türün fanatikleri ise ikinci bir “Scream” vakasının ne zaman gerçekleşeceğini merakla bekliyor…

http://img2.timeinc.net/ew/dynamic/imgs/071029/horrormovies/texas_l.jpg

0 yorum:

Yorum Gönder